Demokrat Parti Genel Lideri Gültekin Uysal, İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’nde, “Fırsat eşitliğini sağlamadan ulusal rekabet gücünü yaratamayız. Zenginlik verimliliğin, verimlilik rekabetin, rekabet adaletin sonucudur. Bunu, yaşadığımız deneyimle bir arada, olumsuz tarafından iliklerimize kadar yaşadık… Yarınki Türkiye’nin Cumhurbaşkanı Sayın Kılıçdaroğlu liderliğinde, bu büyük ülkeyi tüm genel liderlerle yarınlara taşıyacağımızdan emin olduğumu tabir ediyorum” diye konuştu.
İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi, beşinci gününde sürüyor. Kongrede “Geleceğin Türkiye’sini inşa ediyoruz” sloganıyla bugün yapılan ‘Millet İttifakı Genel Liderler Buluşması’na, Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı ve CHP Genel Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Lideri Ali Babacan, Demokrat Parti Genel Lideri Gültekin Uysal, Gelecek Partisi Genel Lideri Ahmet Davutoğlu, Saadet Partisi Genel Lideri Temel Karamollaoğlu ve UYGUN Parti Genel Lider Yardımcısı Ümit Özlale katıldı.
“100 yıllık muhasebeyi yapmak mecburiyetindeyiz”
Gültekin Uysal, kongrede yaptığı konuşmada şu sözlere yer verdi:
“Cumhuriyet’in Fetret Dönemi’ olarak tarihe geçecek bir devri sonlandırmak için bu kürsüde söz ediyoruz”
İki asırlık çağdaşlaşma çizgimiz içerisinde, hangi tarihi eşikte yeni bir boyut ve derinlik katmak gerekiyorsa devlet adamları, aydınlar, onun gereğini yapmıştır. İşte büyük Atatürk ve onun çaba arkadaşları da bir asır evvel, 100 yıl nefes almamızı sağlayan kuralları oluşturmuştur. Bugün de bu anda atacağımız adımlar, şekillendireceğimiz siyasetlerle bir arada 10 yıllarını, 100 yıllarını değerlendireceğimiz çerçeveleri çizmenin eşiğindeyiz. Bu türlü bir periyotta, ismi konmamış bir buhran periyodu içerisinde Atatürk’ün ortaya koyduğu elden ele bir bayrak yarışıyla, bu ülkenin iki umdesinden biri olan hakimiyet-i milliyeyi gerçekleştirmek için, Türkiye Cumhuriyeti devletini, vatandaşlarının birliğini, beraberliğini teminat altına almak için, karnı tok sırtı pek insanları bu birlikteliğin ardına koyabilmek ismine, ‘Üreten Türkiye’ diyerek bunun gereğini yapmışız. Çok kıymetli uzaklıklar almışız. Elbette bununla kifayet edemeyiz. Ancak yarınlarda, imparatorluk tarihinde ‘Fetret Dönemi’ olarak tarihe geçmiş bir periyodu, yarınlarda Cumhuriyet tarihi yazılırken de ‘Cumhuriyet’in Fetret Dönemi’ olarak tarihe geçecek bir periyodu sonlandırmak için bu kürsüde tabir ediyoruz.
Tarihi geriye gerçek akıtamazsın. Tarihi gerçekleri isteseniz de değiştiremezsiniz. Bu büyük ülkenin kıt kanaat imkanlarla dişinden tırnağından artırdığıyla ortaya çıkardığı, kademe kademe inşa ettiğini, Türkiye Cumhuriyeti devletinin varlığını, kurumsallığını bir yıkım mühendisliği projesiyle yıkmaya çalışsanız da kendi kıymetlerini üretmiş Cumhuriyet’in vatandaşları olarak milletimiz emin olsun ki yarınlara daima bir arada taşıyacağız. Çok uzun müddettir kaynaklarını berbat yöneten bir ülkeyiz. Daha da vahim bir biçimde, öncelik sıralaması keyfi kararlarla belirlenen bir ülkeyiz. O denli bir tarihi eşikteyiz ki ekonomik olarak asimetrik bir gayret vermek zorunda olduğumuz, değişimin suratının her zamankinden yüksek olduğu bu çağda, bu rekabette var olabilmek için, beşeri sermayemiz başta olmak üzere tüm ulusal güç unsurlarımızı azami kapasiteyle kullanmak, yine kodlamak mecburiyetindeyiz.
“Bir kişinin buyruğuyla hareket eden bir devletin, kendilerini kurtarmak için ‘Asrın felaketi’ diyerek propaganda yapılan bir sarsıntısı felaket haline getiren, işte bu akılsızlıktır”
Ülkemizin kudret kapasitesine denk bir biçimde tüm ulusal güç ögelerini bir siyasi akıl, takım ve programla buluşturduğumuz takdirde bunları başarabileceğimizi biliyoruz. Büyük milletlerin tarihinde tarihi bir vesika vardır. Bir kere başaranlar, bir sefer daha başaracaktır. İşte bunun için varız. Bugün bu büyük ülkenin maruz kaldığı meydan okumalar, riskler, bundan bir asıl önce karşıya kaldığımız risklerden farklı değildir. 2008 yılında Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde 2. Meşrutiyet’in 100. yılı hasebiyle bir sempozyum düzenlenir ve sempozyumun açılışını büyük tarihçimiz Halil İnalcık yapar. O gün söylediği bir kelam, aslında bugünümüzü içinde bulunduğumuz tarihi vakti, bir tarihçi gözüyle söz etmiştir. Evet, Türkiye, ismi konmamış bir buhran periyodu içerisindedir. İşte bu buhranımızın içerisinde çıkabilmemizin yolu, bulunduğumuz bu tarihi eşikte Türkiye’yi tekrar kendi güç membaları ile buluşturabileceği, işleyen bir demokrasi ile buluşturabileceği, işleyen bir hukuk rejimi ile buluşturabileceği ve yeni yeni güç merkezlerinin yükseldiği bu türlü bir çağda bu büyük ülkeyi kendi kudret kapasitesine denk bir siyasi akılla buluşturabildiği, derinlik katabildiği takdirde bugün konuştuğumuz sorunların konuşulmayacağı bir Türkiye’ye çok hızla eriştirebileceğimizi biliyoruz.
Bugün, dünya literatürüne bir Türk akademisyenin ortaya koyduğu kapsayıcı kurumlar olarak geçmiş mukayeseli bir değerlendirmeyle bir arada bu kurumlarımızın bilerek ve istenerek derinliği yok edilmiş olmasının bedelini, işte Hatay ve Maraş’ta yaşadığımız sarsıntılar vesilesiyle de gördük. Bir kişinin buyruğuyla hareket eden bir devletin, kendilerini kurtarmak için ‘Asrın felaketi’ diyerek propaganda yapılan bir sarsıntısı felaket haline getiren, işte bu akılsızlıktır. Kurumsal yapıyı yok etmenin bedelidir. Asrın provokasyonunun provasını, 1,5 yıl evvel Antalya’da, Muğla’da yangınlar vesilesiyle zati görmüştük. O nedenle Türkiye’yi tekrar bulunduğu coğrafya başta olmak üzere tesir alanı dahilinde bulunan tüm coğrafyalarda tekrar bir güç, istikrara kavuşturucu bir aktör olarak yerini alabilme fırsatı her zamankinden daha fazla vardır.
“Yarınki Türkiye’nin Cumhurbaşkanı Sayın Kılıçdaroğlu liderliğinde, bu büyük ülkeyi tüm genel liderlerle yarınlara taşıyacağımızdan emin olduğumu tabir ediyorum”
Bugün, mesuliyetimizin farkındayız. Mağdur olmamış hiçbir siyasal bölümün kalmadığı bu sürecin ardından, herkesin hukukundan emin olduğu bir Türkiye’yi inşa ettiğimizde, özgür insanların fark yaratabildiği fırsat eşitliğiyle buluşturabildiğimiz takdirde, kendi insanımızın, beşeri sermayemizin gücünü potansiyelle buluşturabildiğimiz takdirde Türkiye’yi yarınlara taşıyabileceğimizi biliyoruz. Fırsat eşitliğini sağlamadan ulusal rekabet gücünü yaratamayız. Zenginlik verimliliğin, verimlilik rekabetin, rekabet adaletin sonucudur. Bunu, yaşadığımız deneyimle birlikte, olumsuz tarafından iliklerimize kadar yaşadık. Bir büyük müktesebatı inşa ettiğimiz bu sürecin içerisinde, kademe kademe Güçlendirilmiş Parlamenter Demokrasi Ortak Siyasetler Metni ve öteki ortak paydada paylaşılan metinlerle bu büyük kongrenin de ortaya çıkacağı fikirlerin buluşacağını biliyorum, inanıyorum. Yarınki Türkiye’nin Cumhurbaşkanı Sayın Kılıçdaroğlu liderliğinde, bu büyük ülkeyi tüm genel liderlerle yarınlara taşıyacağımızdan emin olduğumu tabir ediyorum.” (ANKA)
